Ana içeriğe atla

Odaklanma Sorunu - Konsantrasyonunu nasıl artırırsın? Odak sorununu birlikte aşalım.



Ortalama bir kullanıcı günde 2617 defa telefonuna dokunur. Ağır kullanıcılarda bu sayı 5427’dir. Ortalama bir kullanıcı günde 145 dakika telefonuyla ilgilenir. Ağır kullanıcılarda ise bu sayı 225 dakikaya kadar çıkar. (kaynak: DSCOUT) Sen de bu kullanıcılardan birisin değil mi? Matematik ödevini yaparken, tezini yazarken, ders videolarını izlerken sürekli telefonuna bakmak istiyorsun. “5 dakika bakayım bir şey olmaz” diyorsun ve saatlerini o mesajlaşmalarda, o sürekli kaydırdığın videolarda geçiriyorsun değil mi? 


    Günümüz dijital dünyasında çabucak odağımız dağılabiliyor. Bilgi her yerde ve biz bu artan bilgi formlarıyla başa çıkma ihtiyacı hissediyoruz. Bu dijital düzen zamanımızı ve dikkatimizi azaltıyor. Elimizdeki işe konsantre olamamak çağımızın hastalıklarından biri, herkes nasıl daha iyi odaklanacağını, nasıl konsantre olacağını bilmek istiyor. Durum böyle olunca konsantrasyon ve odaklanmayı geliştirmenin yollarını arıyoruz. Gel önce konsantrasyonun ne demek olduğunu öğrenelim.


      Remez Sasson, İrade Gücü ve Öz Disiplin (Will Power & Self Discipline) adlı kitabında konsantrasyonun kişinin dikkatini kendi iradesi doğrultusunda yönlendirebilme yeteneği olduğunu yazmıştır. Konsantrasyon dikkatin kontrolü anlamına gelir. Zihni tek bir konu, nesne veya düşünceye odaklayabilme ve aynı zamanda diğer tüm ilgisiz düşünce, fikir, his ve duyumları zihinden dışlayabilme yeteneğidir.

     Son cümle sanırım bizim için en zor kısım olabilir. Konsantre olmak, diğer tüm ilgisiz düşünceleri, fikirleri, hisleri veya duyumları dışlamak veya bunlara dikkat etmemektir. Yeni bir mesaj, yeni bir güncelleme, yeni bir "beğeni", yeni bir takipçimiz olduğunu gösteren sayılara, bip seslerine ve diğer göstergelere dikkat etmemek! 


      Günlük rutinimiz cep telefonlarımızı ve bilgisayarlarımızı açıp kapamakla geçiyor. WhatsApp, e-posta, Telegram ve işimiz için bir şekilde kritik olan diğer yarım düzine uygulamadan sürekli mesaj akışı alıyoruz. Iphone'undan bir bildirim geldiğinde ne yapıyorsun? Elbette diz çöküp buyrun efendim emirlerinize hazırım diyorsun. Günlük sorunlarımızı çözmek ya da işimizi halletmek için sürekli bilgi arıyoruz.Sık sık dikkat dağıtıcı şeylere maruz kalmak üretkenliği etkiler. Bir görevi bitirmek daha uzun sürer. İyi dinleyemeyiz. İster eşimizle ister iş arkadaşlarımızla olsun, olayları iyi anlayamayız ve yanlış anlama, yanlış yorumlama ve çatışma ile sonuçlanır. Hafızayı etkiler. Bir şeyleri unuturuz veya bilgileri hemen hatırlayamayız, bu da kişisel hayatımızı ve profesyonel imajımızı etkiler.


Kahve odaklanmada bize yardım mı eder yoksa zarar mı verir?

Kahve içmek, kafein içeren diğer şeyleri kullanmak, az miktarda olduğu sürece odaklanma becerin üzerinde pozitif etki yaratır. 2021’de Trusted Source’da yapılan bir araştırma kafeinin sürekli odaklanma üzerinde pozitif etkisi olduğunu göstermiştir. Kafeinin bilişsel güçlendirici özelliklerinden yararlanmanın anahtarı, onu ölçülü bir şekilde tüketmektir. Çok fazla tüketirsen gergin ve endişeli olabilirsin ve bu da odaklanmanı doğrudan etkiler.


Müzikle ders çalışmak doğru mu yanlış mı?

Bir iş üzerinde çalışırken aynı zamanda doğru müziği dinlemek işe yarar. Müziğin odaklanma üzerinde negatif etkisi olduğuna dair bazı tartışmalar var. Oysa çalışmalar sözsüz fon müziği (enstrümantal müzikler) dinlemenin beyaz gürültü (white noises) ve sessiz çalışmaktan daha etkili olduğunu kanıtlamıştır. 2005’de yapılan diğer bir araştırmaya göre müzik dinlemeden yapılan bir görev müzik dinleyerek yapılan şekline göre daha uzun sürede bitiriliyor. Verimli olduğun müziği kendin bulmalısın.

Binaural sesler (binaural beats), lofi müzik, white noise (beyaz gürültü), cafe sesleri, yağmur sesleri, odun ateşi sesleri, piyano - keman gibi ses ve ritimleri deneyerek kendine en uygun müziği bulabilirsin.


Odanın ya da masanın ışığı senin üzerinde etki edebilir.

Çalışma masana arkandan vuran bir ışık gölge yapacaktır. Bunun yerine masa lambası kullanıp lambanın yönünü duvara doğru çevirmen gözlerini yormayacak ve acıtmayacaktır. Peki masa lambanın ışığı ne renk olmalı? Beyaz ışık, dikkat artırır, uyanık tutar, odağını artırır. Sarı ışık, gözleri en az yoran ışıktır ama uzun süreli kullanımda uyku getirebilir. Öğrenmenin en kolay olduğu ışıktır. Gün ışığı ışık da uzmanlar tarafından en çok tavsiye edilen ışık. Beynimiz gün ışığı ışıkta sanki gündüzdeymiş gibi aktif ve hızlı çalışır. Ayrıca ampul yerine led ışık tercih etmeniz enerji tasarrufu açısından daha iyi bir seçenektir. 

Eğer ampul kullanıyorsanız, ampulünüzün gücünün 5000 kelvini geçmemesine özen gösterin. 3000 kelvin ideal ampul gücüdür. Odanızın duvarlarının siyah ve kırmızı tonlarında olması da odaklanmanıza negatif etkisi vardır.





“Ben birkaç işi aynı anda yürütebiliyorum” - Multitasking gerçekten işe yarar mı?

    Multitasking nedir? Temelde çoklu görev olarak da bilinen, birden fazla görevin ve/veya sürecin belirli bir zaman boyunca eş zamanlı olarak yapılması anlamına gelir.

    Bilgisayar sistemlerinde yaygın olarak kullanılan, cep telefonlarının son yıllardaki en popüler özelliği olan multitasking, insan hayatında da önemli bir yere sahip. İnsanlar için multitasking, bilgisayarlarda olduğu kadar kolay ve işlevsel değil ve aslında insan hayatı için tehlike arz edebiliyor. Araba kullanırken telefonla konuşmak insanların yaygın olarak yaptığı çoklu görevlerden birisi olsa da aslında oldukça tehlikeli bir davranış şekli olduğu herkes tarafından kabul edilir.

    Multitasking ya da çoklu görev kavramı ilk kez 1965 yılında yayınlanan bir IBM makalesinde yer almıştır. 1960’lı yıllardan beri psikologlar insanlar için çoklu görev kavramının doğasını araştırmak için çalışmalar yapmaya başladılar. Ancak çoklu görev kavramı insanlar için her zaman kolay uygulanabilir ve pratik değildir. Elbette bir insanın aynı anda birden fazla eylemi yerine getirebilmesi ve her eylem için yüksek performans elde etmesi mümkün olmamaktadır.

    Çoklu görev kavramı ilk bakışta oldukça cazip gelebilir. Günlük hayatta zamandan tasarruf etmeyi mümkün kılabilecek multitaskingler elbette var. Diş fırçalarken çay suyu koymak ya da kahvaltı hazırlarken merak edilen bir podcast dinlemek gibi eylemleri bir arada yaparak zaman kazanmak mümkün ve bu şekilde eşleşmeler oldukça pratik gelebilir.

    Ancak temelde aynı anda birden fazla iş yapmadığınızı ve sadece daha çok kafa karışıklığı yarattığınızı bilmeniz gerekiyor. Yapılan araştırmaların büyük bir kısmı insanların aynı anda birden fazla işle uğraşan insanların başarılı olmasının neredeyse imkânsız olduğunu ifade ediyor. İş hayatında multitasking olmak çok değerli olarak gözükse de aslında temelde bir bilgisayar gibi aynı anda çoklu görevler yapmak mümkün değil.

    Çoklu görevlerin üzerimize yığılması oldukça yaygın bir durumdur. Özellikle de hayır demekte zorlanan insanlar için kaçınılmazdır. Eğer bu durumla gerçekten baş etmek sizin için zorsa ve ağır geliyorsa multitasking bir insan olmaktan ötürü yorulduysanız, işiniz işte kalmıyor ve hayatınızın her noktasında kendisini gösteriyorsa profesyonel destek almayı düşünebilirsiniz.


Sigara içmek konsantrasyonu artırır mı?

     Sigara konsantrasyon yeteneğini artırmaz. Tam tersine yok bile eder! Sigara içenler konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, baş ağrısı, genel uyuşukluk ve zihinsel yorgunluk gibi rahatsızlıkları içmeyenlere göre çok daha sık yaşarlar ve bunu stresli ve yoğun hayatlarına bağlarlar. Nedense sigara kullanıyor olmaları kimsenin aklına gelmez! Halbuki, yavaş yavaş zehirle doldurduğumuz damarlarımızın tıkanması tüm organlarımızda olduğu gibi beynimize de yeterli oksijen gitmesini her geçen gün daha fazla engeller. Uzun süre konsantre olamamaların asıl sebebi budur.

Şöyle düşünelim; sigara içmeyenler de zaman zaman konsantrasyon bozukluğu yaşarlar değil mi? Yaşadıkları zaman neler yaparlar? Ara verirler, yardım isterler, çıkıp biraz hava alırlar vs… Peki, sigara içenler konsantrasyon bozukluğu yaşadıkları zaman ne yaparlar?


Aslında aynı şeyleri yaparlar ancak sigara gibi bir dertleri olduğundan bir de hemen sigaralarını yakarlar ve derince 4000 zehirli dumanı içlerine çekerler. Şimdi tekrar işlerine döndüklerinde ara vermeleri, sohbet etmeleri vs. değil de sigara mı onlara iyi geldi ne dersiniz? Sigara içenlere sorsanız sigaralarına toz kondurmazlar.


Sheba Sağlık Merkezi'nin yaklaşık 20 bin kişi üzerinde yaptığı araştırma, sigara içenlerin ve içmeyenlerin IQ ortalamalarını ortaya koydu. Araştırmaya göre, bir kişi ne kadar çok sigara içerse IQ seviyesi de o kadar düşük çıkıyor.

Sonuçlara göre:

  • Hiç sigara içmeyenlerin IQ ortalaması 101,

  • Sigara içenlerin IQ ortalaması ise 94,

  • Günde bir paket ya da daha fazla sigara içenlerin IQ ortalaması 90,

  • Günde 1-5 sigara içenlerin IQ ortalaması 98,

  • Sigaraya 18'inden sonra başlayanların IQ ortalaması 97


Şeker tüketimimizin konsantrasyonumuzla alakası olabilir mi?

Sadece şekerin değil, yediğimiz her şeyin odaklanma becerimizle alakası vardır. Şeker, ruh halinizi ve davranışınızı etkileyen ve seni daha mutlu hissettiren dopaminde geçici bir artışa neden olur. Bununla birlikte, dopamin reseptörleri sonunda düşmeye başlayabilir. Bu, aynı etkiye sahip olmak için daha fazla şeker alacağı anlamına gelir. Odaklanma, ciddi miktarda bilişsel güç gerektirir. Şeker, beynin engelleyici kısımlarını değiştirerek zihninizi daha az kontrol etmene ve odaklanmanı zorlaştırmana neden olur. Şeker ayrıca beynin zamanla körelmesine neden olur ve beyne giden kan akışını azaltır. Söyledikleri başka bir şey de beyninin şekere ihtiyacı olduğudur. Beyninizin belirli bölümleri şekere ihtiyaç duyarken, bu vücudunun doğal olarak ürettiği şekerden gelebilir, şeker tüketmeniz gerekmez.


Sürekli olarak şeker tüketen biri bunun odaklanma becerisi üzerindeki etkisini farkedemeyebilir ancak birkaç ay rafine şeker tüketmeden geçirince bunun aslında bir zamanlar onun için ciddi bir sorun olduğunun farkına varır.


Konsantrasyon becerini nasıl geliştirirsin?

Bir işe odaklanmak zor olabilir ama etrafımızda dikkat dağıtıcı şeyler olduğunda daha da zor oluyor. Günümüzün her zaman bağlantıda olan dünyamızda bu dikkat dağıtıcılar bir tık uzağımızda. En sessiz anlarda bile dikkat dağıtıcılar parmaklarımızın ucunda. Instagram’daki bildirimlerimize bakıyoruz ya da son gönderilere dalıp gidiyoruz.

Çevrendeki bir şeye konsantre olma ve zihinsel çabayı ona yöneltme yeteneği, yeni şeyler öğrenmek, hedeflere ulaşmak ve çok çeşitli durumlarda iyi performans göstermek için kritik öneme sahiptir.

İster iş yerinde bir raporu bitirmeye çalışıyor olun, ister bir maratonda yarışıyor olun, odaklanma becerin başarı ile başarısızlık arasındaki fark anlamına gelebilir.


Aslında odaklanma zihinsel bir kas gibidir. Onu geliştirmek için ne kadar çok çalışırsan, o kadar güçlenir. 


   Meditasyon yapmak, karanlık bir odada sadece alıp verdiğin nefese odaklanmak, vücudunun verdiği tepkilere (stresten karnının kasılması, baş ağrıları, el ve ayaklarının sürekli üşümesi gibi) kulak verip biraz mola vermen ya da başka bir uğraş bulup kafanı dağıtman iyi gelebilir. Resim yeteneğin olmasa bile bir şeyler karalamak, farklı bir müzik türü keşfedip gözlerini kapatıp birkaç saat dinlemek, işin için yeni ve hafif planlar yapmak senin odaklanma sorununu biraz da olsa azaltacaktır. 

   Vücudunu dinle, çünkü o gerçekten her şeyin farkında ve nerede ne yapması gerektiğini biliyor. Hayatta kalma psikolojisi olarak ellerinin soğuk olmasını sağlıyor ve bu bir uyarı. Sana biraz mola vermen gerektiğini, kendine zaman ayırman gerektiğini, stresten uzaklaşman gerektiğini söylüyor. Yüzünde sivilceler çıkarıyor, sağlıklı beslenmediğini ya da gergin ortamlardan uzak durman gerektiğini söylüyor. Bunların farkına varmalı ve ona göre hareket etmelisin.☺

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

3 farklı beslenme çeşidi! Raw, Paleolitik, Friganizm YOK ARTIK DİYECEKSİNİZ!

1.Raw beslenme     Raw yani "çiğ" beslenme, vegan beslenmenin bütün kurallarına artı olarak, bitkilerin 40 derecenin üstünde pişirilmemesi ilkesine dayanıyor. Raw food, doğanın bizlere sunduğu besinleri, sebze ve meyveleri, en saf haliyle tüketmeye dayalı bir beslenme biçimi. Besinler hiç işlem ve ısı görmeden, ham halleriyle tüketiliyor. Böylelikle içindeki her şey canlı olarak vücudumuza giriyor. Çiğ kuru yemişler, tohumlar, filizlendirilmiş baklagiller, kurutulmuş meyveler ve tüm taze meyve ve sebzeler yenilebiliyor. Sebzeler çiğ tüketildiğinde, içlerinde bulunan vitamin ve enzimler yok olmaz; vücudun pH seviyesi alkali (bazik) hâle gelir.     Çiğ beslenmenin temellerini incelemek için geçmişe bir göz atmak gerekiyor. Bu yüzden milattan öncesine ışınlanıyoruz. İlk insanların doğada buldukları her şeyi pişirmeden tükettiklerine rastlıyoruz. Ateş bulunduktan sonra beslenme düzenleri de değişmeye başlıyor haliyle. Raw food ise yüzyıllar öncesinin geleneğini yaşatıyor, atala

Kendin olma özgürlüğü. Biz bu muyuz?

Biz bu hayata başkalarını memnun etmek için mi geldik? Aman annem üzülmesin, aman babam kırılmasın, aman sevgilim darılmasın... Biz bu muyuz yani? Bir kere geldiğimiz şu hayatta başkalarının istediği gibi, onların memnuniyetine göre yaşamak için mi geldik? Hayallerimizi bile kısıtlayarak ve belli çizgiler dahilinde kuruyor olduk farkında mısınız? Bir evim olsun, arabam olsun bir de eşim olsun yeter diye düşünebiliyoruz artık. bunlar da güzel şeyler elbette ama neden artık kuzey ışıklarını görmeyi, Times meydanındaki kocaman ekranları arkamıza alarak fotoğraf çekilmeyi, Japonya’daki yöresel yemekleri yemeyi,  ülkemizi gezmeyi düşünmüyoruz? Sığ düşünür olduk. Çevremizdeki insanların düşünce tarzlarına maruz kalarak, kendimizi onlar gibi yetiştirerek sığ düşünür olduk.  Kayboluyoruz. İçimizdeki hevesi kaybettiğimiz için kendimiz de kayboluyoruz. Sıradan hale geliyoruz. 20 yıl önce genç olan anne babamız, 50 yıl önce genç olan nene dedemiz gibi biz de şimdi 18 20 yaşında gençler olarak kay

Konfor alanı ve başarı hakkında;

        Bu yazıda iki konudan bahsedeceğim; birincisi konfor alanı hakkında, ikincisi de asıl başarının 4'de uyanmak olmadığı hakkında olacak.       İnternette, arkadaşlarımızla sohbetlerimizde, okuduğumuz bir kişisel gelişim kitabında hep duyduğumuz şu konfor alanı hakkında konuşmak istememim nedeni artık yanlış anlaşılıyor oluşu. Evet artık konfor alanı işini yanlış anlıyoruz. Konfor alanından çıkmak demek aslında yapmaktan rahatsızlık duyduğun, sevmediğin ama yapmak zorunda olduğun şeyleri yapmak demektir. Sadece sevdiğimiz şeyleri yaparak bir ömür geçiremeyiz, bu mümkün değil. En basitinden spor yapmayı herkes sevmez, hoşlanmaz ama bir derecede hepimiz yapmak zorundayızdır. kas ağrılarına, incinmelere rağmen yapmak zorundayızdır. bu konfor alanımızdan çıkmak demektir çünkü sevmesek de yapmak zorundayız.       İnternette şu sıralarda konfor alanının sadece telefona daha az bakmak ya da yataktan kalkıp birkaç saat ders çalışmak olarak anlaşıldığını görüyorum, evet bir ölçüde doğr