Ana içeriğe atla

Günümüz bayramları ve bayramda kadın olmak hakkında:

 


    Ne güzeldir bizim bayramlarımız, torunlar gelir, harçlık alınır, eller öpülür, sarılırız, sohbet ederiz, tatlılar yeriz, akrabaları gezeriz, börekler yapılır... Çok neşeli geçer bizim bayramlarımız, güler eğleniriz.

    Bir de madalyonun arka yüzüne bakalım mı? Eğer bir kadınsanız bu yüzü zaten biliyorsunuzdur.  

   Maalesef ki ataerkil ve geleneklerine bağlı (!) bir toplumda yaşıyoruz ve bizim muhteşem geleneklerimizde bayram arefesinde börekler açılır, sarma dolma yapılır, tatlılar yapılır, binbir çeşit lezzetli yemekler hazırlanır. Bunlar kulağa çok güzel geliyor değil mi? 

     Mis gibi kokan bir ev tabii ki güzel ama bunun arkasında günlerce süren temizlik, cam silmekten ağrıyan kollar, perde takmaktan tutulan beller, çamaşır suyundan kokan eller ve beyazlayan tırnaklar... 

    Tadı damağımızda kalan yemekler harikadır. Sarma sarmaktan tutulan boyunları, pasta börek yapmak için saatlerce ayakta kalmaktan ağrıyan ayakları, kahvaltıyı hazırlamak için bir buçuk saat önce uyanmış kızların ve gelinlerin uykulu gözleri, sofrayı kurmak için salona gidip gelmekten yorulan bacakları da harikadır. Yemekten sonraki bir yığın bulaşık da harikadır mesela. Kahve ikramı çay ikramı da harikadır, bir tane çay bardağı için mutfağa gidip gelmek ve  yirmi tane kişi için iki saat boyunca bunları yapmak da harikadır. Çocuğunun karnını doyurmak için ayrı yemek hazırlamak ya da arkasında koşturmak da harikadır.  

    Birbirini sevmeyen, birbirinin dedikodusunu yapan, bayrama kadar arlarında birçok kavga geçmiş aile ve akrabalar şimdi "mutlu bayramlar" diyerek sahte yüzleriyle birbirine sarılıyor, mutlu aile pozu verip sosyal medyalarında paylaşıyorlar. 

    Evet bayramlarımız harikadır, güleriz eğleniriz. Bizim geleneğimiz böyledir.💖

Mutlu bayramlar :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

3 farklı beslenme çeşidi! Raw, Paleolitik, Friganizm YOK ARTIK DİYECEKSİNİZ!

1.Raw beslenme     Raw yani "çiğ" beslenme, vegan beslenmenin bütün kurallarına artı olarak, bitkilerin 40 derecenin üstünde pişirilmemesi ilkesine dayanıyor. Raw food, doğanın bizlere sunduğu besinleri, sebze ve meyveleri, en saf haliyle tüketmeye dayalı bir beslenme biçimi. Besinler hiç işlem ve ısı görmeden, ham halleriyle tüketiliyor. Böylelikle içindeki her şey canlı olarak vücudumuza giriyor. Çiğ kuru yemişler, tohumlar, filizlendirilmiş baklagiller, kurutulmuş meyveler ve tüm taze meyve ve sebzeler yenilebiliyor. Sebzeler çiğ tüketildiğinde, içlerinde bulunan vitamin ve enzimler yok olmaz; vücudun pH seviyesi alkali (bazik) hâle gelir.     Çiğ beslenmenin temellerini incelemek için geçmişe bir göz atmak gerekiyor. Bu yüzden milattan öncesine ışınlanıyoruz. İlk insanların doğada buldukları her şeyi pişirmeden tükettiklerine rastlıyoruz. Ateş bulunduktan sonra beslenme düzenleri de değişmeye başlıyor haliyle. Raw food ise yüzyıllar öncesinin geleneğini yaşatıyor, atala

Kendin olma özgürlüğü. Biz bu muyuz?

Biz bu hayata başkalarını memnun etmek için mi geldik? Aman annem üzülmesin, aman babam kırılmasın, aman sevgilim darılmasın... Biz bu muyuz yani? Bir kere geldiğimiz şu hayatta başkalarının istediği gibi, onların memnuniyetine göre yaşamak için mi geldik? Hayallerimizi bile kısıtlayarak ve belli çizgiler dahilinde kuruyor olduk farkında mısınız? Bir evim olsun, arabam olsun bir de eşim olsun yeter diye düşünebiliyoruz artık. bunlar da güzel şeyler elbette ama neden artık kuzey ışıklarını görmeyi, Times meydanındaki kocaman ekranları arkamıza alarak fotoğraf çekilmeyi, Japonya’daki yöresel yemekleri yemeyi,  ülkemizi gezmeyi düşünmüyoruz? Sığ düşünür olduk. Çevremizdeki insanların düşünce tarzlarına maruz kalarak, kendimizi onlar gibi yetiştirerek sığ düşünür olduk.  Kayboluyoruz. İçimizdeki hevesi kaybettiğimiz için kendimiz de kayboluyoruz. Sıradan hale geliyoruz. 20 yıl önce genç olan anne babamız, 50 yıl önce genç olan nene dedemiz gibi biz de şimdi 18 20 yaşında gençler olarak kay

Konfor alanı ve başarı hakkında;

        Bu yazıda iki konudan bahsedeceğim; birincisi konfor alanı hakkında, ikincisi de asıl başarının 4'de uyanmak olmadığı hakkında olacak.       İnternette, arkadaşlarımızla sohbetlerimizde, okuduğumuz bir kişisel gelişim kitabında hep duyduğumuz şu konfor alanı hakkında konuşmak istememim nedeni artık yanlış anlaşılıyor oluşu. Evet artık konfor alanı işini yanlış anlıyoruz. Konfor alanından çıkmak demek aslında yapmaktan rahatsızlık duyduğun, sevmediğin ama yapmak zorunda olduğun şeyleri yapmak demektir. Sadece sevdiğimiz şeyleri yaparak bir ömür geçiremeyiz, bu mümkün değil. En basitinden spor yapmayı herkes sevmez, hoşlanmaz ama bir derecede hepimiz yapmak zorundayızdır. kas ağrılarına, incinmelere rağmen yapmak zorundayızdır. bu konfor alanımızdan çıkmak demektir çünkü sevmesek de yapmak zorundayız.       İnternette şu sıralarda konfor alanının sadece telefona daha az bakmak ya da yataktan kalkıp birkaç saat ders çalışmak olarak anlaşıldığını görüyorum, evet bir ölçüde doğr