Ana içeriğe atla

Zamanımızı gerçekten önemsiyor muyuz?


"Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider."

    Bu dizeleri ustalıkla kaleme alan şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı, 45 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Zamanın kısıtlı olduğunun farkındaymış ama bu kadar kısa olduğunun farkında değilmiş. Biz de Tarancı gibi zamanımızın çok olduğunu ve yaşamak için daha çok yıllarımızın olduğunu sanıyoruz. İşlerimizi erteliyoruz, kişisel mutluluğumuzu göz ardı ediyoruz, gelecek için kaygılanmaktan uyuyamıyoruz, geçmişte yaşadığımız olaylardan sıyrılamıyoruz, anda kalmak yerine aklımızı başka olaylar ve kişiler üzerine yoruyoruz. 

    Hayatımızın, ömrümüzün kısıtlı olduğunu aklımıza getirmek yerine düşünülebilecek en saçma şeyleri bile düşündüğümüzün farkında mısınız? Mesela okuldaki öğretmenimizin bir arkadaşımızı azarlaması, ailemizde olan kavgaların bizim yüzümüzden kaynaklandığını düşünmek, hiçbir şeyi beceremediğimizi düşünüp ağlamak... Her şey bir şekilde geçecek, kötü olaylar da geçecek o saçma şeyler de geçecek, asıl odaklanmamız gereken yer bu değil. Odaklanmamız gereken yer kişisel mutluluğumuz, kariyerimiz ve sağlığımız. 

    Bir kızın babaannesi vefat ediyor, diyor ki "100 yaşındaydı, daha fazla zorluk çekmeden eceliyle öldü." Kızın kardeşi de bunu duyunca şunu diyor "ama daha denizi bile görmemişti." Bunu size söylememdeki amaç, asıl önemli olan ne kadar uzun yaşadığımız değil, bu hayatı ne kadar dolu dolu ve verimli geçirdiğimiz. Sadece bir yakınımız vefat edince hatırlıyoruz hayatın kısa olduğunu, çok trajikomik değil mi?

     Her gün 10 defa neler yapmamız gerektiğini aklımızdan geçirip işlerimizin yarısını ya da çeyreğini yapabiliyoruz. "Hiçbir şeye zamanım yok" diye hayıflanıyoruz, aslında her şeye zaman var. Biz sadece zamanı nasıl yönetmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Zamanımızı yönetmek için çoğu tekniği bilmiyoruz ya da hiç araştırmadık. Eisenhower matrisi, 25/5 yöntemi, Timeboxing yöntemi, ABCDE metodu, böl-parçala-yönet stratejisi gibi teknik ve stratejiler zamanımızı yönetmemizde bize kolaylık sağlar. Gelin bunları kısaca öğrenelim!

Eisenhower matrisi

Eisenhower matrisi şu; işlerini, görevlerini, ödevlerini, yapman gereken her şeyi önem sırasına göre gruplandırmayı ve ne zaman yapabileceğine karar vermeni sağlıyor. Kutucuklara işlerinizi aciliyet ve önem sırasına göre gruplandırmanız yeterli!


25/5 yöntemi

    Bu yöntemi tüm hayatınızda uygulayabileceğiniz gibi, günlük şekilde de kullanabilirsiniz. Günlük işlerinizi halletmek için; 25 tane yapmanız gereken şey sıralayıp içinden 5 tanesini seçin. Bu 5 tanesi en önemli ve/veya en acil olan işler olmasına özen gösterin, 5 göreve odaklanın. Geriye kalan 20 işi daha sonra yapmak için aklında tutun ya da not alın. 

    Tüm hayatınızda da bu yöntemi kullanabilirsiniz. Mesela hayat amacı belirlemek için 25 tane alt alta yapmayı sevdiğiniz, size bir miktar gelir getiren ya da sadece yapmak zorunda olduğunuz iş, hobi ve görevleri yazın. Bunların arasından yapmaktan mutlu olduğunuz ve sizi karşılayan 5 tanesini seçip bunlar üzerine odaklanın. 

Size kendi hayat amacımı belirlerken nasıl yaptığımı göstermek istiyorum;

1- hergün bir önceki günden daha iyi olmak  💟bunu seçtim

2- ingilizcemi geliştirmek  bunu seçtim  💟bunu seçtim

3- hayvanlar üzerine çalışmalar yapmak

4- ispanyolca ve korece öğrenmek  💟bunu seçtim

5- bağımlılıklarla mücadele etmek   💟bunu seçtim

6- araştırma ve çeviri işimde daha çok sorumluluk almak 💟bunu seçtim

7- yoga ve meditasyon üzerine biraz daha yoğunlaşmak

...

25- botanik bahçe yapmak

    Bu 25 tane hobi ve iş benim için önemliydi ama ben 25/5 taktiğini uygulayarak hayatımı ne yönde devam ettirmek istediğimi  daha kolay bir şekilde belirlemiş oldum. Tabii ki 25 tane yazmak zorunda değilsiniz, 15/5 tekniği olarak da düzenleyebilirsiniz bunu. 


Timeboxing yöntemi

Bu yöntem de yapılacak işlerin daha hızlı bir şekilde yapılmasını sağlıyor. Mesela yapılması gereken bir proje var, ne kadar sürede biteceğini tahmin ediyorum ve bir yere yazıyorum. Bu süre içinde projeyi bitirmeye çalışıyorum. Romanım 1 saatte biter diye süre verdiğimde o bir saatte bitirmeye çalışıyorum. 

Parkinson yasasına göre, Bir işe ne kadar süre verirsen o iş o kadar süreye yayılır. Görevlere 'deadline' yani bitiş saati belirle. 


"Gününü nasıl değerlendiriyorsan, ömrünü de öyle değerlendirirsin" - Beyhan Budak


ABCDE Metodu

Brian Tracy'nin geliştirdiği bu metod, görevleri yapmak için sıralamaya yardım ediyor. Gün içinde yapacak çok şey varsa bu metodu kullanarak plan yapabilirsiniz. 

A⇒ Çok önemli ya da zor olan bir iş. "Eat that frog" önce kurbağayı ye. Okul ödevini yapmak ya da spor yapmak gibi.

B⇒ Yapman gereken bir iş. Odanı toplamak ya da mailleri yanıtlamak gibi.

C⇒ Yaparsan iyi olabilecek bir iş. Ev temizliği yapmak ya da sürekli ertelediğin birini aramak gibi.

D⇒ Başka birine devredebileceğin bir iş. Bir projeyi iş arkadaşına devretmek ya da okul ödevini sınıf arkadaşınla ortak yapmak gibi

E⇒ Tamamen ortadan kaldırabileceğin bir iş. Uyumadan önce sosyal medyada takılmak gibi. 


Böl-parçala-yönet stratejisi

Bu stratejiyi örnek vererek daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum. Varsayalım ki ben bir lise öğrencisiyim. Yarın teslim edilecek bir ödevim, haftaya gireceğim bir sınav ve öğretmenimin verdiği okuma kitabını okumam gerekiyor. Böl-parçala yönet stratejisini kullanarak bu üç görevi parçalara ayırarak yapmam gerekiyor. Sonuçta bir günde hepsini yapmaya çalışsam hiçbiri tam anlamıyla bitmeyecek. 1 saat ödev yapmayı, ardından okuma yapmayı, sonrasında da sınav için aldığım notlara çalışmayı yaparsam hem üçüne de zaman ayırmış olacağım. Görevleri parçalara ayırdıktan sonra önem ve aciliyet sırasına göre sırlamak çok önemli.

Bu teknik ve stratejileri kullanarak zamanınızı daha verimli ve planlı bir şekilde geçirebilirsiniz :)

"Her şey zamanla telafi edilir de geçip giden zaman hiçbir şeyle telafi edilemez" -Goethe

 Bu tekniklerin dışında, şimdi söyleyeceğim birkaç şey de sizin hayatınızı daha verimli yaşamanızı sağlayabilir.

1) Ayna nöronlarını etkili kullanmak sizi bir adım daha ileri götürecek. Nedir bu ayna nöronları? Ayna nöronları dediğimiz şey, görmek-hayal etmek- canlandırmak. Mesela bir veteriner kliniğiniz olsun istiyorsunuz, ayna nöronlarını etkili kullanıp önce bir veteriner kliniğine gidin, sonra her gece bunun hayalini kurun ve gün içinde sanki kliniğiniz varmış gibi davranın (sokakta gördüğünüz kedinin sağlığını kontrol ediyormuş gibi yapın!) Böylece istediğiniz, hayalini kurduğunuz şey size yaklaşmış olacak çünkü kendinizi o mentaliteye sokmuş oluyorsunuz.

2) Saati tersten okuyun! Evet farkındayım çok saçma geliyor kulağa ama bu bilimsel bir şekilde kanıtlanmış bir olay. Saatin öğlen 3 olduğunu varsayalım, "of akşam oluyor hala hiçbir şey yapmadım" diye düşünürüz, oysa ki "uyumama 7 saat var, işlerimi bu 7 saatte bitirebilirim." diye düşünsek kendimize daha iyi bir şekilde yaklaşmış olacağız. 

"Geçen zamana değil, kalan zamana odaklanın"

3) Mükemmel olmayı beklemeyi bırak. Harekete geçmek için, yeni bir hobiye başlamak için, yeni bir alışkanlık edinmek için mükemmel olayı beklemeyi bırakmalısın. Mesela ingilizce konuşmak için 'önce B1, B2 olayım öyle konuşurum' demeyi bırak. Konuşmadan öğrenemeyeceğinin farkındasın. Telaffuzumu düzelteyim de öyle konuşmaya başlayayım dememelisin, telaffuzun zaten konuşarak düzelecek. Mükemmel olmayı bekleme, yapabildiğin kadarını yapman yeterli.

"İyinin düşmanı her zaman daha iyidir"

 4)Vakit alan şeyleri pratikleştir. Her gün 1 saatini yemek yapmaya harcadığını düşün. Haftada 7 saat, ayda 28 saat, yılda 336 saat eder. Yani yılda 84 günün yemek yapmayla geçiyor. Neredeyse 3 ay!! Şimdi buna bir çözüm bulalım, ne yaparak bu süreyi azaltabiliriz? Her gün dışarıdan sipariş veremeyeceğimize göre biz de haftalık olarak yemek pişirelim! 'MealPrep' diye adlandırılan taktiği biliyorsanız şuan ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Kısaca mealprep haftada bir gün belirleyip tüm hafta için yemek hazırlamak demek oluyor. Yemekler bozulmuyor mu diye düşünebilirsiniz, deneyenler yemeklerin buzdolabında saklandığı için bozulmadığını söylüyorlar. Bu teknik de zaman alan şeyleri daha planlı ve pratik bir şekilde yapılmasını sağlıyor.

5) 1-2-3 TIP tekniği: çok ertelediğiniz bir işi düşünün, kitaplığınızı düzenlemek, odanızı süpürmek, okuma kitabınızı bitirmek, spor yapmak, kaktüsünüzü sulamak gibi. Bu işi sürekli ertelediğiniz için beyin o işi yapmamak için bilişsel kaçış sendromu geliştiriyor. Ertelemeyi bile erteler hale geliyoruz. 1-2-3 TIP tekniğinde ise bu sürekli ertelediğiniz işi düşünün ve 3'e kadar sayıp harekete geçin! Ben sabah yataktan kalkmak için bile kullanır oldum bunu :)



Zaman tuzaklarının en büyüğü sosyal medya, artık bunu herkes biliyor. 20 saniyelere o kadar alışmışız ki şimdi 15 dakikalık bir gelişim videosunu bile hızlandırarak izliyoruz. Tahammül seviyemiz o kadar azaldı ki biriyle sohbet ederken bile "hadi sadede gel artık" diye düşünür olduk. Bu çağımızın bir gerekliliği haline geldi sanırım, kaçmak pek mümkün değil maalesef ama sosyal medyayı az kullanmak mümkün. Bunun için en çok zaman harcadığınız uygulamalara kullanım süresi koyabilirsiniz. 'yourhour' 'stayfree' gibi uygulamaları önerebilirim. 

Son olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Zamanımızı yönetmek kolay değil, hele bu kadar dikkat dağıtıcı şey varken. Ama zamanımızı kendimizi iyi hissettiğimiz yönde harcamalıyız. İkigai'ni bul ve o yönde git. Unutma ki, 32 yaşında yeni bir üniversiteye başlamak da normal, 22 yaşında evlenmek de normal. Çocuk sahibi olmak yerine kariyerine yönelmek de normal, hem kariyer sahibi olup hem de 4 çocuk sahibi olman da normal. Sen nerede mutluysan, hangi alanda, kiminle, ne yaparken mutluysan orada kal. Mutlu olmadığın bir işte çalışmak ya da mutlu olmadığın bir evliliği sürdürmek zorunda değilsin. Kişisel mutluluğunu ve hayallerini unutma, kendini dinle ve kendine vakit ayır. Kendine yönel çünkü kimse bizim onları önemsediğimiz kadar önemsemiyor. 


Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dilerim...💞



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

3 farklı beslenme çeşidi! Raw, Paleolitik, Friganizm YOK ARTIK DİYECEKSİNİZ!

1.Raw beslenme     Raw yani "çiğ" beslenme, vegan beslenmenin bütün kurallarına artı olarak, bitkilerin 40 derecenin üstünde pişirilmemesi ilkesine dayanıyor. Raw food, doğanın bizlere sunduğu besinleri, sebze ve meyveleri, en saf haliyle tüketmeye dayalı bir beslenme biçimi. Besinler hiç işlem ve ısı görmeden, ham halleriyle tüketiliyor. Böylelikle içindeki her şey canlı olarak vücudumuza giriyor. Çiğ kuru yemişler, tohumlar, filizlendirilmiş baklagiller, kurutulmuş meyveler ve tüm taze meyve ve sebzeler yenilebiliyor. Sebzeler çiğ tüketildiğinde, içlerinde bulunan vitamin ve enzimler yok olmaz; vücudun pH seviyesi alkali (bazik) hâle gelir.     Çiğ beslenmenin temellerini incelemek için geçmişe bir göz atmak gerekiyor. Bu yüzden milattan öncesine ışınlanıyoruz. İlk insanların doğada buldukları her şeyi pişirmeden tükettiklerine rastlıyoruz. Ateş bulunduktan sonra beslenme düzenleri de değişmeye başlıyor haliyle. Raw food ise yüzyıllar öncesinin geleneğini yaşatıyor, atala

Kendin olma özgürlüğü. Biz bu muyuz?

Biz bu hayata başkalarını memnun etmek için mi geldik? Aman annem üzülmesin, aman babam kırılmasın, aman sevgilim darılmasın... Biz bu muyuz yani? Bir kere geldiğimiz şu hayatta başkalarının istediği gibi, onların memnuniyetine göre yaşamak için mi geldik? Hayallerimizi bile kısıtlayarak ve belli çizgiler dahilinde kuruyor olduk farkında mısınız? Bir evim olsun, arabam olsun bir de eşim olsun yeter diye düşünebiliyoruz artık. bunlar da güzel şeyler elbette ama neden artık kuzey ışıklarını görmeyi, Times meydanındaki kocaman ekranları arkamıza alarak fotoğraf çekilmeyi, Japonya’daki yöresel yemekleri yemeyi,  ülkemizi gezmeyi düşünmüyoruz? Sığ düşünür olduk. Çevremizdeki insanların düşünce tarzlarına maruz kalarak, kendimizi onlar gibi yetiştirerek sığ düşünür olduk.  Kayboluyoruz. İçimizdeki hevesi kaybettiğimiz için kendimiz de kayboluyoruz. Sıradan hale geliyoruz. 20 yıl önce genç olan anne babamız, 50 yıl önce genç olan nene dedemiz gibi biz de şimdi 18 20 yaşında gençler olarak kay

Konfor alanı ve başarı hakkında;

        Bu yazıda iki konudan bahsedeceğim; birincisi konfor alanı hakkında, ikincisi de asıl başarının 4'de uyanmak olmadığı hakkında olacak.       İnternette, arkadaşlarımızla sohbetlerimizde, okuduğumuz bir kişisel gelişim kitabında hep duyduğumuz şu konfor alanı hakkında konuşmak istememim nedeni artık yanlış anlaşılıyor oluşu. Evet artık konfor alanı işini yanlış anlıyoruz. Konfor alanından çıkmak demek aslında yapmaktan rahatsızlık duyduğun, sevmediğin ama yapmak zorunda olduğun şeyleri yapmak demektir. Sadece sevdiğimiz şeyleri yaparak bir ömür geçiremeyiz, bu mümkün değil. En basitinden spor yapmayı herkes sevmez, hoşlanmaz ama bir derecede hepimiz yapmak zorundayızdır. kas ağrılarına, incinmelere rağmen yapmak zorundayızdır. bu konfor alanımızdan çıkmak demektir çünkü sevmesek de yapmak zorundayız.       İnternette şu sıralarda konfor alanının sadece telefona daha az bakmak ya da yataktan kalkıp birkaç saat ders çalışmak olarak anlaşıldığını görüyorum, evet bir ölçüde doğr